Türkiyeden Haberler

İşçiye, emekçiye, kadına, Alevi’ye adaletsiz bütçe

Meclis’te hararetli tartışmalar, bolca kavga ve rakamlar eşliğinde görüşmeleri süren bütçeyi, Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan emekçilerin gözünden değerlendirdi. “Bütçeler sadece rakamlar ve yüzdeliklerden ibaret teknik bir metin değildir” diyen Gürkan, bütçenin görünmeyen, konuşulmayan politik yanlarını, adaletsiz içeriğini anlattı.

Hükümetin, 2014 yılına ilişkin bütün hedefleri şaştı. İşsizlik ve enflasyon oranları hedefin çok üzerinde gerçekleşti. Ekonominin büyüme performansı hükümetin yüzde 4’lük çıtasının altında kaldı.

Daha yüksek enflasyon, daha çok işsizlikle geçen bir yılı geride bırakırken vatandaşın gündemindeki soru şu: 2015’e umutlu bakabilmek mümkün mü?

Sorunun cevabını bulabilmek için göz atılması gereken yerlerden biri de şüphesiz 2015 yılı bütçe tasarısı. Bu noktada akla, “Şu an Mecliste görüşülmeye devam eden bütçenin içeriğinden vatandaş ne kadar haberdar?” sorusu geliyor.

Emekçi semtlerinde, işçi havzalarında bütçe tartışması yürüten Emek Partisi Genel Başkanı
Selma Gürkan ile bütçeyi emekçilerin gözünden konuştuk.

Bolca rakamların konuşulduğu, vatandaşın çoğunlukla bir şey anlamadığı 2015 bütçesini siz neden uzmanlarla değil de vatandaşla konuşmayı tercih ediyorsunuz?

Hükümetlerin açıkladığı bütçeler genellikle, rakamlar ve yüzdeliklerden ibaret teknik birer metin olarak görülürler. Oysa öyle değillerdir.

Bütçede hükümetlerin sınıfsal tercihini belirgin şekilde görürsünüz. Adaletsizliği görürsünüz.
Bütçeler sadece iktisadi faaliyetlerin değil aynı zamanda politik yaklaşımların da yansıdığı gayet politik metinlerdir.

Öyleyse araya girip sorayım: 2015 bütçesinde siz neler görüyorsunuz?
2015 bütçesini az önce belirttiğim çerçevede incelersek, oldukça çarpıcı sonuçlar çıkarabiliriz. Mesela 2015 bütçesi diyor ki; “Bütçe gelirlerini yüzde 12 artıracağım.” İyi de, ekonominin, en iyimser tahminle, yüzde 4 büyüyebileceğini söyleyen de hükümet. Ekonomik performansın düştüğü bir ortamda nasıl olacak da gelirler bu kadar artacak? Zam ve yeni vergi olmadan olmaz bu.
Vergiyi kim ödeyecek vatandaş. Çünkü hükümet kazanandan gelir vergisi almak yerine dolaylı vergi almayı tercih ediyor. Bu tercihi 2015 bütçesinde de değişmedi. KDV, ÖTV, damga vergisi, banka-sigorta muamele harçları gibi dolaylı vergileri bolca ödeyeceğiz. Bunların yetmediği ortamda ki yüzde 12’lik bir artış için yeterli değil, trafik cezaları ve temel tüketim maddelerine gelecek zamları göreceğiz.
Emekçilere yeni yüklerin bineceğini görmek için ne uzman olmak gerekir ne de kahin!

‘Bütçe aynı zamanda adaletsizlin görüldüğü politik bir metindir’ tezine örnek vermenizi istesem…
Biliyorsunuz bu sene ak saray hizmete açıldı. Maliyeti 1 milyar 370 milyon TL. Ayrıca cumhurbaşkanının lüksleri diyeceğimiz jakuzi, hamam, havuz, SPA gibi eklentilerin metre karesinin fiyatı 3 bin avro olarak açıklandı. Allah aşkına söyler misiniz, inşaatlarda, madenlerde, barajlarda, yani çalışmanın olduğu her yerde işçiler alınmayan tedbirler nedeniyle onar onar, yüzer yüzer ölürken denetime kaynak ayırmayan bütçenin hangi adaletinden bahsedebiliriz?

Bakın Cumhurbaşkanlığı bütçesi iki kat artırıldı. Güvenlik konseptinin bir parçası olarak askeri harcamalar ve emniyet teşkilatına ait harcamalara bütçede önemli bir pay ayrıldı. Fakat 2014 yılında enflasyon farkı alamayan kamu emekçilerine, milyonlarca emekliye, milyonlarca asgari ücretliye ise yüzde 3+3’lük küçük bir artış öngörüldü. Yani ilk altı ay yüzde 3, ikinci altı ay yüzde 3.

Mazot, tohum fiyatı gibi girdileri tavan yapan çiftçiye ne öngörüyor bütçe? Kocaman bir yetersizlik! Asgari ücrete yapılacak yüzde 3’lük zam sadece günde 1 lira ek gelir getirecek.

Gıda enflasyonu yüzde 15’e dayanmış. Mutfakta yangın var. Bu gerçekle, yapılması planlanan zamların oranı kıyaslandığında, ‘Bu bütçe kimi görüyor?’ sorusunun yanıtı çok açık şekilde ortalaya çıkıyor.  Gelirleri işçiden, emekçiden, halktan alacaksın, kaynakları sermaye düzeninin ihtiyaçlarına göre dağıtacaksın. Sınıfsallık çok açık değil mi?

Artık kimsenin kaza demediği,  iş cinayetlerdeki artışa dikkat çektiniz. 2015 bütçesinde bu yönde bir önlem görülüyor mu?  
Şu veriyi paylaşmak yeterli olun sanırım. Çalışma yaşamının sorunları ve iş cinayetleri ile ilgili bakanlık olan Çalışma Bakanlığının bütçesi 32.7 milyar TL’den 30.6 milyar TL’ye düşürüldü. Yani 2014 yılına göre 2015’te bütçe 2 milyar 100 milyon azaltıldı. İş cinayetlerine ve sendikal hak ihlallerine resmen davetiye çıkarmaktır bu!

Yaşanan iş cinayetleri, hükümetin inşa ettiği, ucuz emeğe dayanan çalışma biçiminin doğal bir sonucu aslında. Değiştirmeye yönelik bir çaba yok. Hükümet programına ve hedeflerine bakıldığında, ‘aynen devam’ denildiğini görürüz.

3. köprü, yeni havaalanı, köprü, otoyol vb. ihale sistemi tıkır tıkır işleyecek. Bütçe bunları destekleyecek.
İhale sisteminin temel yanını yolsuzluk ve halkın yarattığı iktisadi kaynaklara el koymanın oluşturduğunu cümle alem biliyor. Bunlara, iş cinayetlerine önlem yok ama bunlara itiraz edene önlem çok!

Ne gibi?
Silahlanma ve güvenlik için 52 milyar lira ayrılmış. 472 milyarlık bütçeden bu kadar büyük pay ayrılması hükümetin savaşçı dış politikasının, savunmacı-güvenlikçi iç politikasının göstergesi.
Güvenlikçi politikanın fotoğrafı; hak talep edenlere, özgürlük isteyenlere, direnişçi işçilere atılan gaz bombaları, biber gazları, sıkılan plastik mermiler, cop, TOMA, panzer… Her toplumsal harekette artık polis sakınmadan, hedefli, ölümüne müdahale etmekte. Bütçe ve siyasi irade arkalarında!

Güvenlik ve askeri harcamaların artmasını eleştirdiniz. Söz konusu harcamalar büyük devlet olmanın gereği değil mi? Hatta kaynayan bölgede zorunluluk değil mi?
Özal zamanından “1 koy 3 al” anlayışıyla Irak işgalinde iflas eden dış politikanın  bugün suretlerini AKP dış politikasında görüyoruz. AKP eliyle yürütülen dış politikanın işçiye, köylüye, kamu emekçisine, işsize, ev kadınına, esnafa ne hayrı var?

Hükümetin yayılma emellerinin bir parçası olarak Irak’ta, Libya’da, Azerbaycan’da, Türkmenistan’da, temas ettiği ülkelerde iş yapan şirketlerin kazançlarından bu ülkenin işçileri, emekçilerine, halkına düşen ne?

Suriye ile girilen çatışmalı politikanın faturası kime çıktı? Başta Reyhanlı, Antep, Hatay, Suruç, Ceylanpınar sakinleri olmak üzere acı fatura tüm halka kesildi. Büyük devlet olmanın getirisi sermaye gruplarına, şirketlere, yandaşlara olabilir fakat bedeli hep yoksul emekçi halka düşer. Bu yüzden emekçiler kendisi için kısılan kaynakların, silah ve güvenlik harcamaları için açılan musluklara dönüşmesini sorgulamalı

Hükümetin eğitim ve sağlığa ayrılan payı gösterip, bütçenin ‘sosyal bir bütçe’ olduğu yönündeki iddiasını nasıl yorumluyorsunuz?
Hükümetin, yönetenlerin işi halka, kamuoyuna ikna edici yalan söylemek ve emek düşmanı politikalarının üzerini bu yalanlarla örtmektir. İşte bütçedeki kimi rakamlar bu yalanlara iyi örtü olmaktadır.
Eğitim, sağlık gibi temel kamu harcamalarındaki artış esas olarak dışarıdan alınan hizmetlere ödenen kaynaklar, personel harcamaları gibi kalemlerdir. Hükümet 62 milyar TL’lik eğitim  bütçesiyle övünüyor ama yüzde 78’i personel gideri.

Oysa geriye gidişler var. Örneğin 2002 yılında eğitimde yatırımlara yüzde 17 pay ayrılırken bu oran 2014’te yüzde 9’a düştü. Son 12 yılda eğitim için velilerin ödemek zorunda olduğu harcamalar 5 kat artmıştır. Özel okullara verilen teşvikler ve ders kitaplarının basımı için özel sektöre aktarılan kaynakları düşündüğümüzde bütçede eğitim payındaki artışın nereye gittiğini rahatlıkla görebiliriz.

Sağlıkta da durum farklı değil. İlaçta katkı payının, tedavi ücretlerinin artması, özel hastanelerde muayene olurken ödenen fark fiyatının büyümesi vs.  Vatandaşın cebinden sağlık harcamaları için ödediği tutar her yıl artıyor. Bir de bunların üstüne hükümet, 1 Ekim’den itibaren SGK’de kısıtlamaya gitti. Ameliyat malzemelerine ödediği ücretlerde indirime gitti. Bir çok hayati ilacı SGK’nin ödeme listesinden çıkardı.
Her gün hasta mağduriyeti artarken, hükümetin sağlık bütçesi özel hastaneleri ihya ediyor. 2015’te de tablo değişmeyecek!

DİYANET BÜTÇESİ MEZHEPSEL HAKSIZLIK!

Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin bir çok bakanlığı geride bırakan bir bütçeye sahip olmasını nasıl yorumluyorsunuz? O da başka bir karakteristik özelliği göstermez mi?
Bütçe salt iktisadi bir metin değil esasında politik bir metindir demiştik. Liberal, milliyetçi, muhafazakar siyasetin tercihlerini görebileceğimiz politik metinlerdir bütçeler. AKP dış politikada yayılmacı “yeni Osmanlıcı” politikası tercihlerine yön verirken iç politikada bu mezhepçi, savaşçı politikasını besleyecek tercihleri yapmaktadır. Bu nedenle Diyanetin bütçesi pek çok icracı bakanlıktan fazladır. İmam hatipler hep gündemde tutulur. Sadece diyanet değil, camilere yapılan harcamalar, kurslar, MEB bünyesindeki zorunlu din dersleri… Düşünün ki, tüm vatandaşlardan toplanan vergiler bir mezhep ve inanca dayalı sistemi güçlendirmek üzere harcanmaktadır. Alevi’lerin ve Müslüman olmayanların, farklı inançlara sahip ya da herhangi bir inanca sahip olmayan yurttaşların haklarını nereye koyacağız? Tümünden aldığını sadece bir kesimin dini vecibeleri için harca. Tek başına bu durum bile gerçek laiklik ve inanç özgürlüğü için mücadeleyi zorunlu kılmaktadır.

BÜTÇE KADINA DA ADALETSİZ

Bütçe cinsiyet eşitsizliğini de derinleştiriyor sanırım.
Tabii, bütçenin adaletsizliğinin görünen yüzü kadın. Her şeyi bir kenara bırakın, kadınların en çok ihtiyaç duyduğu can güvenliğini koruyacak bir desteği sağlamaktan bile uzak bütçe ile karşı karşıyayız.
Misal; kadınların eşitlik sorununu gündem etmesi, araştırmalar yapması beklenen Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün payı, geçen yıla göre 1.5 milyon liraya yakın azaltıldı. Kadın ve erkeğin eşitliğine inanmayan, eşdeğerlik gibi saçma bir kıyaslama icat eden bir cumhurbaşkanının yönettiği, belirleyici olduğu bir hükümetin hazırladığı bütçeden kadınlara hakkın da, adaletin de gelmeyeceği açık.

DEMOKRATİK BİR ÜLKEDE BÖYLE UÇURUM OLMAZ

Milletvekili ve cumhurbaşkanı maaşlarının önümüzdeki yıl ne kadar olacağı bütçede belli. Bu rakamları nasıl değerlendiriyorsunuz?
2015’te vekil maaşları 15 bin lira olacak. Halen mecliste bulunan, emekli statüsündeki yaklaşık 400 vekilin maaşı 23 bin lira olacak. Cumhurbaşkanının maaşı ise 43 bin lira… Türkiye, vekilleri en çok kazanan ülkeler sıralamasının en önlerinde. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, cumhurbaşkanı ile en alttaki asgari ücretlinin aldığı arasında Türkiye’deki kadar bir uçurum yok. Kendilerine maaş kıyağı yapanlar, 1 milyar liranın üzerinde bir harcama ile saray inşa edenler, yüz milyonları cumhurbaşkanlığı özel uçağına harcayanlar iş işçiye, emekçiye, halka gelince ‘Tasarruf etmek lazım’ deyip duruyorlar.
Bunlarla birlikte, çalışma yaşamının geldiği ölümcül hali düşündüğünde insan şu soruyu kendine sormadan edemiyor: Bu düzenin değişmesi, artık tüm değerleri yaratanların, yani işçilerin, emekçilerin, halkın yönetmesi için başka sebep aramaya gerek var mı?

KAMPANYALARIMIZ VAR AMA…

Partiniz EMEP’in bütçeye ilişkin çalışması hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Partimizin ek zam, enflasyon farkı, insanca yaşanabilecek bir asgari ücret gibi taleplerle yürüttüğü imza kampanyaları söz konusu. 2015 bütçesinin, eşitsizliği, adaletsizliği ortada. Tüm halka getireceği yoksulluk da tabii.

Üstelik bu bütçe sadece kamu emekçilerini ilgilendiren bir düzenleme de değil. İşçisinden, işsizine, köylüsüne, esnafına, kamu emekçisine, öğrencisine tüm toplumsal kesimleri hem gelirlerin toplanması yönüyle hem de kaynakların dağıtılması yönüyle ilgilendiriyor. İşyeri işyeri, fabrika, fabrika, mahalle, mahalle, okul, okul bütçenin gerçek yüzünü anlatan propaganda çalışmaları, buralarda sendikalı, sendikasız, o sendika, bu sendika demeden, o partili, bu görüşten demeden hep birlikte bu bütçeye karşı ses verecek işler yapılmak zorunda.

BÜTÇE DEMOKRASİ MÜCADELESİNDEN AZADE DEĞİL

Çağrınız emek güçleriyle sınırlı değil anladığım kadarıyla…
Ek zam, enflasyon farkları, asgari ücretin yeniden düzenlenmesi, iş cinayetlerine karşı etkin tedbirler gibi temel talepler etrafında ortak bir mücadele çağrımız var. Fakat bununla sınırlı değil! Demokrasi talebi olmadan mücadelenin ilerlemeyeceğini düşünüyoruz.

Adil ve halkın refahını sağlayacak bütçe mücadelesi demokratikleşme taleplerinden ayrı düşünülemez. Bütün halk güçlerini ekonomik, sosyal hakların geliştirilmesi için mücadelenin yanı sıra Kürt sorununda çözümü, inanç özgürlüğünü, örgütlenme ve siyaset hakkını, basın ve ifade özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükleri esas alan köklü bir mücadele ve bu mücadele için birlik gereklilik değil zorunluluktur. Bu yüzden çağrımız aynı zamanda demokrasi talebi olan, tüm demokrasi güçlerinedir.

http://www.evrensel.net/

Benzer Haberler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bu Haberde Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün