Avrupadan Haberler

AABF Seçim Açıklaması:”Türkiye’de adil bir seçim süreci yaşanmadı,Gidişattan endişe duyuyoruz”

AKP Hükümeti, 7 Haziran Genel Seçimleri’nin ardından tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi devlet otoritesini zulümle sağlama yolunu tercih etti. 7 Haziran seçimlerinin ardından Suruç, Yüksekova, Cizre, Varto ve Silvan başta olmak üzere ülkenin güneydoğusunda resmen devlet terörü uygulanmaktadır.

1 Kasım 2015 Seçimleri her yönüyle şaibelidir

1 Kasım Genel Seçimleri; AKP Hükümeti ve Cumhurbaşkanı’nın devletin tüm imkânlarını kullandığı ve eşitlik ilkesinin hiç bir şekilde gözetilmediği bir seçim olarak tarihe geçmiştir. Seçim öncesinde, seçimlerde ve ardından yaşanan hak ihlallerini önlemekle mükellef olan Yüksek Seçim Kurulu ise aldığı şaibeli kararlar ve uygulamalarla tarafsızlığını artık tamamen yitirmiştir. Sandık güvenliği kavramının hala tartışma konusu olduğu ülkemizde, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da güvenlik güçlerinin, oy kullanan seçmenlere baskı yaptığı uluslararası gözlemcilerin raporlarında da yer almaktadır.

Türkiye’de sadece seçim günü değil, seçim süreci de uluslararası genelgeçer demokrasi kriterleriyle bağdaşmayan bir şekilde tezahür etmiştir. AKP Hükümeti’nin açıktan desteklediği IŞİD’in üstlendiği ve 102 kişinin hayatını kaybettiği Ankara Katliamı, sağlıklı bir seçim sürecinin yaşanmasına engel olmuştur. Türkiye’nin yakın tarihinin en büyük kitle katliamı olan Ankara Katliamı, 7 Haziran’da alınan sonuçları kabullenemeyen AKP Hükümeti’nin demokrasi güçlerine verdiği habis bir cevaptır. AKP Hükümeti, 7 Haziran seçimlerinden bu yana tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi devlet otoritesini zulümle sağlama yolunu seçmiştir. Özellikle 7 Haziran seçimlerinin ardından Suruç, Yüksekova, Cizre Varto ve Silvan başta olmak üzere ülkenin güneydoğusunda resmen devlet terörü uygulanmaktadır.

Batı’nın emperyal politikaları Türkiye’deki ‘diktatöryal’ yönetime göz yumuyor

Sadece kamuoyunun yakından takip ettiği davalarda alınan kararlara bakıldığında bile Türkiye’de Anayasa yerine ‘Erdoğan yasalarının’ yürürlükte olduğunu anlaşılabilir. Erdoğan, “Başkanlık Sistemi” kılıfı altında diktatörlüğüne yasal zemin hazırlamak adına her türlü anayasal suçu islemekte sakınca görmemektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ilk kez ve yeniden Türkiye’ye “saray” kavramını empoze etmeye çalışan Erdoğan, saltanat özlemini her platformda dile getirmekten çekinmemektedir. Erdoğan’ın bizzat telaffuz ettiği “Türkiye’de sistem değişti”, sözleri yine bu gerçeğin tezahürü olarak değerlendirilmelidir. Durum bu kadar net iken batılı ülkelerin Büyük Ortadoğu Projesi başta olmak üzere emperyal politikaları nedeniyle Türkiye’deki gelişmeleri görmezden gelmeleri hatta AKP Hükümeti’ni cesaretlendirecek şekilde meseleye hoşgörüyle yaklaşıyor olmaları tarafımızca anlaşılamamaktadır. AKP Hükümeti ve onun güdümündeki terör örgütleri sadece Suriye ve Türkiye özelinde değil, en son Paris Katliamı’nda örneğini gördüğümüz üzere tüm dünya için hayati bir tehlike arz etmektedir. Uyarıyoruz: Yüzyılın son çeyreğinde Saddam, Kaddafi ve Mursi tecrübesini yaşayan uluslararası siyasi aktörlerin, yeni bir diktatörün oluşumuna göz yumması, yeni katliamlara ve tarihin tekerrürüne yol açmaktadır. Zamanında önlem alınmayan bu oluşumlar, bölge halkları başta olmak üzere tüm dünyaya yeni savaşlar olarak geri dönecektir!

IŞİD’in ilk hedefi Aleviler
Suriye’de son beş yıldır “özgürlük savaşçıları” olarak adlandırılan terör örgütlerinin tek hedefi bölgedeki farklı inanca sahip toplulukları yok etmektir. Bölgede yaşayan Ezidiler, Hristiyanlar ve Aleviler başta olmak üzere farklı inanç grubuna ait insanlar, toplu katliamlara maruz kalmaktalar. AKP Hükümeti’nin lojistik ve eğitim desteği verdiği bu terör örgütlerinin Türkiye’deki ilk hedefi de Alevi toplumudur. Tüm bu gerçeklere rağmen geçtiğimiz günlerde Ankara Emniyeti’nin Alevi kurumlarına “kendi önleminizi kendiniz alın” uyarısında bulunması en hafif deyimle aymazlıktır.“Uluslararası Hukuk” ülkelerarası pazarlıkların malzemesi olmamalı Geçtiğimiz günlerde, kamuoyunda ‘Türk casuslar davası‘ olarak anılan ve Almanya’da Türk istihbaratı adına, Kürtler, Aleviler ve Fethullah Gülen Cemaati başta olmak üzere AKP muhalifleri hakkında istihbarat topladıkları iddiasıyla yargılanan üç kişinin davası resmen kapandı. Bu kararın Avrupa Birliği ile Türkiye arasında mülteci krizi bağlamında yoğun pazarlık sürecinin tam ortasına denk düşmesi, doğal olarak spekülasyonların artmasına neden oldu. Kararın, mülteci krizinde AB karşısında pazarlık kartlarının güçlendiğine inanan AKP Hükümeti’ne verilmiş bir taviz olarak algılanmasının önü açıldı. Tüm bu tartışmalara ek olarak, şimdiye kadar her yıl Ekim ayında açıklanan AB İlerleme Raporu’nun, bu yıl 1 Kasım Seçimleri’nden sonraya ertelenmesi de Avrupa Birliği’nin tavrı açısından ayrıca dikkat çekicidir. Avrupa’da yaşayan Alevilerin yegane temsil organı olan Alevi Birlikleri Konfederasyonu olarak çok kısa bir süre içersinde gerçekleşen bu olayların Avrupa’nın temelinde yer alan demokrasi, eşitlik ve çoğulculuk ilkeleriyle bağdaşmadığı kanısındayız. Gerek Avrupa Birliği, gerekse diğer uluslararası siyasette yer alan diğer aktörlerin AKP Hükümeti’nin hukuku hiçe sayan uygulamalarına göz yumarak sadece Türkiye’nin siyasi geleceğini değil, başta Avrupa olmak üzere tüm insanlığı kısa, orta ve uzun vadede tehlikeye attığının bilincinde olmasını temenni ediyoruz.

Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu

Benzer Haberler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün