Makaleler

Barış mutluluktur

Türkiye’de çok şey yavaş da olsa değişiyor. Artık halk çocuklarının ‘vatan’ için değil, muktedirlerin iktidarı için feda edildiğini görüyor ve can alıcı soruları soruyorlar!

Askerlerin cenaze törenlerini seçim kürsüsü ve siyasi propaganda alanına dönüştüren Erdoğan’a ve AKP’ye aileler ile yakınları itiraz ediyorlar. Geçmişten farklı olarak ilk kez bu kadar yaygın ve yüksek sesle acılarını ve serzenişlerini dile getiriyorlar.

Allah rızası için yazın” diyor, asker cenazelerinde yükselen öfkeli ses.

Yazıyoruz!

Recep Beycur’un cenaze töreninde akrabası Ömer Beycur, Erdoğan’a seslenerek; “Cumhurbaşkanı gurur duysun. Kardeşi kardeşe kırdırıyor. Onun oğlu olsa böyle olur muydu?” diye soruyor.

Çavuş Haşim Dirik’in cenaze töreninde akrabası “Cumhurbaşkanı, Başbakan, milletvekili hiçbirinin çocuğu ölmedi. Yazıklar olsun onların insanlığına. Sadece boy gösterisi yapıyorlar” diyerek isyan ediyor.

NİÇİN ÖLÜYORUZ?

Albay Mehmet Alkan, asker kardeşinin tabutu başında soruyor; “Bunun katili kim, bunun sebebi kim, düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonuna kadar savaş diyor?

Evet, katil kim?

Kim bu ölümlerin sebebi?

Yoksa onu ‘Başkan’ yaptırmadık diye mi?

Evet, onun içinmiş!

Jandarma Çavuş Bahadır Aydın’ın cenaze töreninde isyan eden akrabası, “10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı yerine Başkan seçmiş olsaydık Türkiye bugün bu kaosu yaşamayacaktı” diyen Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na haklı olarak, üste Mehmet Alkan albayın sorusunu da cevaplayan şu soruyu soruyordu;“Sayın bakan, ‘başkan seçilseydi böyle olmazdı’ dediniz. Daha kaç şehidin gelmesi gerekiyor?

AKP’nin kan üzerinden yürüttüğü siyaseti eleştiren, hakikatleri ortaya seren soruların sahipleri etiketlenerek itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.

Açık ve net sözlerle barış istiyorlar. Musalla taşına konmuş altı Türk ve Kürt gencinin isminin Barışolması tesadüf değil. TBMM’de barışı sağlayamayan AKP iktidarına, tabutlarının başlarında yaktıkları Türkçe ve Kürtçe ağıtlarıyla barışın önemini anlatıp soruyorlar: “Neden ve kim için ölüyoruz?

SANDIK ‘NAMUSSUZLUK’ YAPINCA

Hakikat şudur; seçilmiş padişah koltuğuna yapışmış ve bırakmak istemiyor. İktidar tatlı, güvenli; rant ve güç demek. Bırakmamak için her yolu mubah sayıyor. Cumhurbaşkanlık yetkisi ile yetinmiyor. Ben ‘seçilmişim’ diyerek, hükümete, muhalefete, halka, dine, sermayeye, dış politikaya ‘seçilmiş padişah’ gibi hükmetmek istiyor. ‘Başkanlık Sistemi’ olmayınca, bu kez hukuk dışı AK-Saray kriterleri ve şark usulü kurnazlıklarla fiili durum yaratıyor.

Dönemsel taktiklerin ürünü olarak bazen ‘barış süreci’ için ‘baldıran zehri’ içiyor, her şey tıkırında giderken “demokrasi sandıkla başlar, sandık namustur” diyor, 7 Haziran’da sandık ‘namussuzluk’ yapıp “sana başkanlık ve tek başına iktidar yok” deyince, devletin en güçlü şiddet aygıtlarını devreye sokarak zorun dili ve sopası ile iktidarını korumak istiyor.

TABUTLARA YOKSUL ÇOCUKLAR DİZİLDİ

Demokratik yönetim için barışı değil, sıkıyönetim için savaşı tercih edenler, “evlatlarımızı feda edeceğiz” diyorlar. Kendi çocuklarını ise bu ‘feda olmak’ hakkından torpilli ‘çürük raporu’ ya da ‘bedelli’ ile muaf tutuyorlar.

Halkın çocukları, onların iktidarları korunsun diye ölüme gönderiliyor. Feda edilenler kimin çocukları? Açılan tabutların içinden sadece fakirlerin, işçilerin, yoksulların çocukları çıkıyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanların ve hükümet üyelerinin çocukları bu tabutlara girmekten muaf tutuluyor!

CEHENNEM İLE KORKUTUYORLAR

Analar ağlamayacak” diyenler, şimdi çocuklarını kaybetmiş analara “ne mutlu şehit ailelerine” diyor. Madem mutluluk ölümle geliyor, neden kendilerini bu ‘mutluluğu’ tatmaktan muaf tutuyorlar. 30 korumalı, zırhlı araçlar içinde “şehit olmak istiyorum” diyerek, halkın acısı ve zekâsıyla dalga geçerek negatif enerji saçan Bakan’ına ne demeli?

Peki ya şu ‘vatan, millet ve maneviyat için’ ek ödenek, Mercedes ve jakuzilerden vazgeçemeyen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Cuma hutbesinde “Milli ve manevi değerlerimize karşı fedakârlık, yeri geldiğinde din için, vatan için, bayrak için, ezan için, namus için ve yarınlarımız için candan, anadan yardan geçebilmektir” diyerek, gençlerin canlarını feda etmeye davet etmesine ne demeli? Peki, çocuklarını çatışmalarda kaybetmiş ailelerin cenaze törenlerindeki vicdani serzenişlerinden ve öfkelerinden rahatsız olup, “eskiden şehit cenazelerinde böyle taşkınlık yoktu” diye suçlu arayan yandaş yazarlara ne demeli?

Yaşamak yerine ölümü kutsayan İstanbul Müftüsü Rahmi Yaran neden ‘’ölenlerin ailesi bağırmasın, cennete girme şansları olmaz!” diye anaları cehennem ile korkutur?

İtiraf edeyim ki, Türkiye’de ne siyaset, ne gazetecilik, ne din, ne insanlık bu kadar kirlenmemişti. AKP ve AKsaray kriterleri sadece insanları değil, insanlığı da öldürüyor.

Evet, her şey rağmen, en son umut ölür diyenler, savaş lobisine karşı barışın, şahinlere karşı güvercinlerin kazanacağından eminler.

Sön sözü çatışmalarda öldürülen onbaşı Barış Aybek’in babasına bırakalım: “Oğlumun ismi gibi bir ülkede yaşamak isterdik. Böyle bir ülkeyi özlüyoruz”.

Benzer Haberler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bu Haberde Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün