Makaleler

Devlet faşizm sever

Erdoğan 7 Haziran’da sandığın mesajını sevmedi. Demokrasinin namusu gördüğü sandık ona 400’ü ve Başkanlık iradesini teslim etmeyince, 1 Kasım seçimleri için şiddet paradigmasını benimsedi.

Seçim bu paradigma üzerinden kurgulandı. 90’lı yıların devlet refleksi ile hareket edilecek. HDP itibarsızlaştırılacak, sol şeytanlaştırılacak.

AKP’den kaçan Kürt oylarını, Türk milliyetçilerinden tamamlamak için MHP’nin yerine talip olacak. MHP’yi taklit edip, Osmanlı Ocaklarını devreye soktu.

Seçim stratejisinin parçası olarak, AKP Türkiye’yi etnik ve mezhep milliyetçiliğine dayalı şiddette sürükledi. Hedef şiddet paradigmasını toplumsallaştırmak ve şiddet siyaseti üzerinden heyecanı sandığa taşımak.

Ama nafile. Halk artık Tiranlık kuranlara prim vermiyor. Saray merkezli şiddet diline sahip çıkmıyor. Herkes artık biliyor; devlet istediği için biz bu acıları çekiyoruz.

Halk devlet kumpasını çözdü
İktidar için her yolu mubah sayanlar, öldürmekten, acı çektirmekten bıkmazlar ve usanmazlar. Birlikte yaşam kültürüne karşı, nefreti körüklemek, öfkeyi kabartma ve ardından halkına pusu kurmakta mahirlerdir.

Kürtlere ve HDP binalarına yönelik “linç” saldırıları, “kendini bilmez üç-beş çocuk işi” olarak görülemez. Cizre’de yaşanmış sıkıyönetim, ölümler, defnedilmesi yasaklanmış çocuk cesetlerinin dondurucuda bekletildiği insafsızlık, vicdansızlık ve 150 bin kişilik bir ilçeyi Gazze gibi ablukaya almak, AKP’nin “halkın güvenliği” argümanı ile açıklanamaz. AKP’nin Cizre ablukasını kaldırması ise suç üstü yakalanmış olmasındandır.

Devlet ocakları da sever
Saray’ın “kefenli askerleriOsmanlı Ocakları, MHP’nin Ülkücü Ocakları tarafından estirilen şiddet, dükkanların yakılması, HDP binalarına ve Hürriyet gazetesine saldırıları “linç girişimi” diye tanımlamak yetersiz.

“Linç girişimi” devletin olmadığı yerde olur. Oysa Türkiye’de yaşanan “linç” girişimlerine devletin bilinçli desteği vardır. Türkiye gibi mezhepçi ve etnik milliyetçiliğin devletleştiği ülkede güruhlar ancak devlet desteği ile horozlanırlar.

Devletin olmadığı yerde kendiliğinden tepkiler, linç saldırısına dönüşebilir. Devlet destekli şiddeti “linç girişimi” değil, faşist saldırı olarak tanımlanmalıdır.

Devlet güruh sever
Türkiye’nin sokaklarında eli kolu serbest dolaşan ırkçı, mezhepçi güruhlar devletin bilinçli desteği ile faşist saldırılarını gerçekleştiriyor.
Devlet desteği olmadan hiç bir güruh Madımak otelinde 35 kişiyi yakarak insanlık suçu bir katliamı gerçekleştiremezdi!
Hiç bir güruh 6-7 Eylül 1955’de İstanbul’da Gayri Müslimlere yönelik katliam girişimi ve saldırılar gerçekleştiremezdi!
Hiç bir güruh Çorum’da, Maraş’ta, her yaşta yüzlerce insanın katledildiği, çocukların ağaçlara çiviyle çakıldığı, 70 yaşındaki Veli dedeyi fırında yakarak insanlık suçu katliamları gerçekleştiremezdi.
Hiç bir tetikçi Suruç’ta 33 genç canımızı bombalarla parçalanmazdı.

Katliamlar devlet tarafından planlanır. Güruh katliamını gerçekleştirsin diye devlet alanı ona boşaltır. Güruhta beklenen katliamı gerçekleştir.

1 Mayıs Taksim, Gezi, Cizre, Roboski ise devletin kendisini gizlemediği ve açıktan faşist saldırısını ve katliamını gerçekleştirdiği yerlerdir. Bu katliamlar bir sivil güruhun değil, bizzat devletin faşist saldırılarıdır.

Devlet katliamlarında suçlular ortaya çıkmaz, ceza almaz. Ethem Sarısülük örneğinde olduğu gibi Gezi’nin çocuklarının devlet adına katleden tüm katiller “cezasızlık ilkesi” ile ödüllendirir.

Devlet hamaset sever
Faşizm kitle ruhuyla ve hamasi söylemlerle örgütlenir.
Cenaze törenlerini “vatan”, “millet, “bayrak”, “kutsal şehitlik” gibi hamasi söylemlerle heyecana dönüştürmek ister. AKP, Osmanlı Ocakları’nı, MHP ise Ülkü Ocakları’nı Vatan Partisi de “Mustafa Kemalin Askerlerini” harekete geçirerek, “şehitler ölmez, vatan bölünmez” ve “Tekbir Allah” sloganları eşliğinde toplumsal öfkeyi kabartarak halkın galeyana gelmesini hedefler.

Artık buda nafile. Halk sağduyulu yaklaşımla, AKP ve MHP’nin bindirilmiş güruhuna destek vermemiştir. Geçmişte olduğu gibi “şehit cenazelerinde” siyasi heyecan ile oy devşirmek isteyenler, cenaze törenlerinin isyana dönüşeceğini hesap edemediler. Asker ve Polis cenazelerinde yuhalanıyorlar ve kovalanıyorlar.

Cenaze töreninden kovalananlar, bu kez sokaklarda Kürtlere saldırdılar. AKP’nin muhalefeti düşmanlaştıran makro politik şiddet söylemleri, menfaat şebekesi yandaş gazetecilerin “Kıro”, “Cihangirli beyaz Türk, Beyaz Kürt” derinliğindeki nefret söylemleriyle desteklendi. Algı operasyoncuları ise şiddeti toplumsallaştırmaya başladı.

Kürtlere, Sosyalistlere, Alevilere, LGBTİ bireylerine yönelik her küfür karşılığında primleri artan AK-Troller ve yandaş gazeteciler, “Her şehidimize karşılık bir HDP milletvekili indirilmeli” der, “Kafalarını beyaz torosların kapılarına vura vura almadan terör bitmez”, “kıro tetikçiler” diye Twitt atmaya başladı.

Ama yine nafile.

Ne Saray, ne onun paralel yapıları ne de Ocakları devlet şiddetini toplumsallaştıramayacaktır.

1 Kasım kalıcı barışın inşası için, solun tek seçenek olduğu mesajını verecektir.

Benzer Haberler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bu Haberde Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün