Türkiyeden Haberler

Kazım Genç:”Zorunlu Din Dersi ne Karşı Dava Açın”

2000’lerin ortalarında kamuoyunda Eylem Zengin Davası olarak bilinen ve zorunlu din dersine karşı AİHM’de açılan davanın avukatı Kazım Genç, Türkiye’deki hukuka, yasalara ve mahkeme kararlarına rağmen dayatılan zorunlu din dersi konusunu soL’a anlattı.

Ankara Barosu avukatlarından olan Kazım Genç, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin önceki Genel Başkanı ve Alevi Bektaşi Federasyonu eski Genel Sekreteri.

AİHM’nin son derece açık kararına rağmen Türkiye’de zorunlu din dersinin AKP hükümetince ısrarla ve inatla sürdürülmesi, mahkeme kararına uyulmaması, TBMM’deki muhalefet partilerinin de AİHM kararına uyma yönünde AKP iktidarını zorlamamaları, hayli dikkat çeken bir durum.

Konuya ilişkin sorularımızı Av. Kazım Genç’e yönelttik.

Sayın Genç, okurlarımıza da hatırlatmak açısından, Türkiye’nin zorunlu din dersine karşı verdiği hukuk sınavının hangi noktalardan geçip nerelere ulaştığını özetleyebilir misiniz?

Gerek İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne baktığımızda, gerekse Türkiye’nin imza koyduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne baktığımızda, bu temel belgelerde inanç özgürlüğünün düzenlenmiş olduğunu görürüz. Dinsel inancın tanrı ile kul arasında bir olgu olduğu, kimsenin buna karışamayacağı, hiç kimsenin dinsel inancını ya da inançsızlığını açıklanmaya zorlanamayacağı açık bir biçimde güvence altına alınmıştır. Biz de zorunlu dine dersine karşı davayı açarken, dayanak olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesini ve bu sözleşmenin ekindeki 1 numaralı protokolün 2. maddesini esas aldık.

Neler var sözünü ettiğiniz maddelerde?

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. Maddesinde, “Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir. Din veya inancını açıklama özgürlüğü ancak kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir” deniyor.

Sözleşmenin ekindeki 1 numaralı protokolün 2. Maddesinde ise, “Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir” deniyor.

Yani devlet, çocuğun ebeveyninin inanç ve felsefesine aykırı eğitimi zorunlu tutamaz. Bizim anayasanın 24. maddesindeyse, bunun tam tersine din dersinin ilk ve orta öğretim kurumlarında zorunlu olduğu yer alıyor. Sorun burada başlıyor. Ve bu sorun, sanıldığı gibi sadece Alevilerin sorunu değil. Türkiye’nin sorunudur. 12 Eylül darbesinden sonra din dersiz zorunlu hale getirildi ve dördüncü sınıftan itibaren çocuklara İslam dininin sünni mezhebine dayalı bir eğitim verilmeye başlandı. Biat kültürü, itaat etme kültürü aşılandı, bu zorunlu dersler körpe dimağlarda bir baskı unsuru oluşturdu. 1994’te Refah Partisi’nin, 2002’de AKP’nin birinci parti olmasında bu zorunlu derslerin payı var. 80’den sonra yetişen kuşaklara tartışma ve sorgulama kültürü yerine, biat ve itaat etme, boyun eğme kültürü aşılandı. Ülkenin bu hale gelmesinde de zorunlu din derslerinin payı çok büyüktür.

2000’lerin ortalarına gelindiğinde sizin hukuk mücadeleniz başladı, neler yaptınız?

Müvekkilim Hasan Zengin, Alevi bir aile olduklarını, çocukları Eylem Zengin’in zorunlu din dersine tabi tutulmasını istemediklerini söyleyerek dava açtılar. İlk açtığımız dava 2004’te AİHM’e taşındı. 2006’da duruşma yapıldı. 9 Ekim 2007’de karar verildi ve zorunlu din dersi olamaz denildi. Bu karar Eylem Zengin Türkiye Davası olarak arşivlerde duruyor. Karara karşı 3 ay içinde devletin itiraz hakkı vardı. Türkiye Cumhuriyeti itiraz etmedi. Böylece karar 9 Ocak 2008’de kesinleşti. Bu kararın uygulanması için üç aylık yasal süre vardır. Üç ayı bekledik. Türkiye kararı uygulamadı. 2008 Nisan ayında Başbakanlığa yasanın değişmesi ihtar çektik. Yasa da değişmedi. 13 Ağustos 2008’de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne şikayet ettik. AİHM’nin yargı yetkisi ve gücünü kabul etmiş olan TC’nin, söz konusu kararı yok saydığını söyledik ve gereğinin yapılmasını istedik. Komite o günden beri yani 7 yıldır konuyu inceleyip de bir değerlendirmede bulunmadı. Türkiye’ye yönelik bir yaptırım da uygulamadı.

Eylem Zengin Türkiye Davası’nda temel olarak neyi savundunuz?

Eylem Zengin dosyasını AİHM’ye taşıdığımızda, 4, 5, 6, 7 ve 8’inci sınıfların Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarını mahkemeye teslim ettim. AİHM kitapları inceledi ve bir rapor geldi. Rapora göre 4, 5, 6 ve 8’inci sınıf ders kitaplarının tamamında, 7’inci sınıf ders kitabının ise 15 sayfadan geriye kalan bölümünün tamamında İslam dininin felsefesi, ibadetleri, uygulamaları anlatılıyor. Ortada bir kandırmaca var. Sadece 7’inci sınıf ders kitabının 15 sayfalık bölümünde İslamiyet dışındaki 5 ana din ile ilgili kısa bilgiler var. Onun dışında ders kitaplarının tamamında İslam’ın sünni yorumu anlatılıyor ve bu ders zorunlu kılınıyor.

AİHM’de kazanılmış bir hukuk zaferi var. Buna rağmen Türkiye’de din dersinin zorunlu olmakta çıkartılması konusunda tek bir adım bile atılmıyor, neden?

Bu konu her ne kadar teknik olarak bir hukuk mücadelesi olsa da, aynı zamanda bir hak arama mücadelesidir. AİHM’de bu davayı kazandıktan sonra, Eylem Zengin Türkiye Kararı emsal gösterilerek on binlerce dava açılması gerekirdi. Ama açılan dava sayısı 100’ü geçmemiştir. Zorunlu din dersinin kaldırılması konusunda elimizde önemli bir hukuki karar var. Kazanılmış bir hak var ancak laiklik konusunda duyarlı yurttaşlarımız bireysel olarak dava açma noktasında çekingen davranıyorlar. Mitingler yapılıyor, eylemler, basın açıklamaları yapılıyor. Ama çocuklarının başına bir şey gelmesi ihtimali nedeniyle aileler, bireysel dava açmıyorlar. Kürtler anadilde eğitim konusunda yüzlerce dava açtı, onlarca imza kampanyası düzenledi, hiç çekingen davranmadılar. Ancak laiklik duyarlılığı olan yurttaşlarımız elimizde AİHM kararı olmasına rağmen zorunlu din dersine karşı bireysel dava açmadılar. Bunun için Alevi olmak, başka bir dinden olmak, ateist olmak gerekmiyor. Zorunlu din dersi hukuk dışı bir uygulamadır ve bu konuda duyarlı herkesin bireysel dava açması lazımdı.

Nasıl bir mücadele sürdürmek gerekiyor?

Laik, aydınlanmacı, ilerici yurttaşlarımızın toplumsal muhalefeti büyütecek ve süreklileştirecek adımlar atması gerekiyor. Bugüne kadar zorunlu din dersine karşı velilerimiz 100 değil de, on binlerce dava açsaydı, idari yargı makamları tıkanırdı. On bin kişi bu davaları AİHM’ye taşısaydı Avrupa yerinden oynardı. Mermeri delen suyun gücü değil, damlaların devamlılığıdır. Çağdaş, demokrat, laik yurttaşlarımız bu mücadelede ne yazık ki eksikli kalmışlar, kararlılık gösterememişlerdir. 13 Şubat laik ve bilimsel eğitim boykotu birkaç gün etkili oldu, konuşuldu ancak sonra diğer gündemlerin altında kaldı. Örneğin bu boykot Mart, Nisan, Mayıs aylarında da yapılsaydı, kuşkusuz çok daha etkili olurdu. Ya da boykotta sonra hukuki arayışlar devam etseydi, veliler toplu halde ülkenin her yerinde zorunlu din dersine karşı davalar açsaydı, çok daha etkili ve güçlü olunurdu.

ZORUNLU DİN DERSİ DAYATMASINA KARŞI MÜCADELE SADECE YARGIYLA KAZANILMAZ

Av. Kazım Genç, zorunlu dine dersine karşı hukuki mücadelenin ivmesinin düşmesinde, yüksek yargı organlarının yapısının 2010 referandumundan sonra değiştirilmesinin de payı olduğunu belirterek şunları söyledi:

“12 Eylül 2010’da yapılan referandumda, yetmez ama evet diyenlerin desteğiyle anayasa değişiklikleri yapıldı. Yüksek yargıdaki yapı değişti. Danıştay’ın yapısı da değişti. Referandumdan sonra, yerel mahkemelerde zorunlu din dersine karşı kazandığımız davaları Danıştay bozmaya başladı. Mahkemeler de Danıştay’ın bozma kararlarını kabul etti. Danıştay, müfredat değişikliği yapıldığı ve dolayısıyla sorun çözümlendiği gerekçesiyle yerel mahkemelerin kararlarını bozuyor. Bir veli Samsun ve Sivas idare mahkemelerinde zorunlu din dersine karşı dava açtı. Mahkeme, üniversitelerin ilahiyat fakültelerinden bilirkişi atayarak ders kitaplarını inceletip rapor hazırlattı. Sonuç malum. Onun için diyorum ki, zorunlu din dersi sorunu Alevilerin, başka dine mensup olanların, ateistlerin sorunu değildir. Herkesin sorunudur. Son yıllarda ülkenin dinsel vesayet altına alınması, kamusal alanın dinselleştirilmesi sorununun temelinde zorunlu din dersleri yatmaktadır. En büyük hata, bu konuyu Alevilerin sorunu olarak görmektir. Çağdaş, laik, ilerici her yurttaşın bu mücadelenin içinde yer alması lazım.”

SADECE DİN DERSİ ANAYASA GÜVENCESİ ALTINDA

Türkiye’deki zorunlu din dersiyle ilgili gerçekleri soL’a anlatan Av. Kazım Genç, kamuoyunun dikkatinden kaçan bir başka önemli konuyu da şu cümlelerle dile getiriyor:

“Pek bilinmeyen bir gerçek daha var. Türkiye’de sadece ve sadece din dersi anayasa güvencesi altındadır. Örneğin Milli Eğitim Bakanı ya da Başbakan, Talim Terbiye Kurulu’na dönüp ‘Şu matematik dersini kaldıralım, şu felsefe dersini kaldıralım’ dese, bu teorik olarak mümkündür. Olacak diye söylemiyorum. Ama teorik olarak olanaklı bir şeydir. Ancak zorunlu din dersi Anayasa’nın 24. maddesinde adlı adınca geçtiği için, din dersini kaldırmak için anayasa değişikliği gerekiyor. Yani din dersinin kaldırılması için yasa değişikliğinin TBMM’de oylanıp 367 oydan fazla oy alması gerekiyor. O kadar oy alamazsa referanduma gidilmesi gerekiyor. Yani zorunlu din dersi bugün ülkemizde anayasal güvence altındadır. Aklınıza gelebilecek tüm dersler, Bakanlar Kurulu kararıyla kaldırılabilir ama zorunlu din dersinin kalkması için anayasa değişikliği gerekir. Biz AİHM’de davayı kazandıktan sonra 24. maddenin değişmesi gerektiğini söyledik. Hükümet yeni bir argüman yaratmak için ders kitabına Alevilikle ilgili bir şeyler ekledi. Alevilikle ilgili sayfaları da Çorum İlahiyat Fakültesi Dekanı Osman Evli’ye yazdırdılar.

ZORUNLU DİN DERSİNE DAVA AÇMANIN BEDELİ: HAKARET, TEHDİT, DÜŞÜK NOT!

Av. Kazım Genç, zorunlu dine dersine karşı dava açan ailelerin çeşitli sıkıntılar yaşadıklarını da anlatarak, söz konusu ailelerin çocuklarının bazı öğretmenler tarafından ayrımcılığa uğratıldığını söyledi. Bunun örneklerinin çok olduğunu ifade eden Av. Kazım Genç, şöyle konuştu:

“En yoğun sıkıntıyı AİHM’den karar çıktıktan sonra Türkiye’de açılan davalarda yaşadık. Mahkeme AİHM kararına dayanarak yürütmeyi durdurma kararı verdi. Okula gönderdik kararı. İlk dönemde resim, müzik gibi yetenek derslerinden 5 alan öğrencilere, ikinci dönem aynı derslerden 1 verdiler. Başka olaylar da yaşadık. Mahkeme kararıyla din dersine girmeyen öğrenciye, bazı öğretmenleri ve arkadaşları “Sen gâvur musun?” gibi benzeri cümleler kurdular. Ali adlı bir öğrencimizin babası, zorunlu din dersine karşı dava açtığı için tehdit aldı. Evin önünde bir süre polisler nöbet beklediler Buna benzer hukuksuzluklar, tacizler, tehditler, aşağılamalar yaşandı.

DİNİ, DEVLETİN KONUSU OLMAKTAN ÇIKARMAK LAZIM

Av. Kazım Genç, ilkesel olarak zorunlu din dersine karşı çıkmak gerektiğini belirterek, şunları söyledi:

“Dinsel konular devletin konusu olmamalı. Dinsel konular halkın konusudur. Devletin dinle ilgili yapacağı iki şey var: Birincisi, her insanın kendi inancını özel yaşamında özgürce yaşamasını sağlamak. İkincisi de bazı dinsel yapıların örgütlenerek devleti, kamu yönetimini ele geçirmeye çalıştığı takdirde buna müdahale edip engellemesi. Bu iki iş dışında devletin dinle ilgili yapacağı hiçbir şey olmamalı. Bazı aileler, “Ne var çocuklar dinlerini öğrensinler, bunda kötü bir şey yok” diyorlar. Hayır. İlkokulda ortaokulda çocukların kültür dersi alması pedagojik olarak olanaklı değil. Kültür dersleri lisede verilir. 10-11-12 yaşındaki çocuklara kültür dersi adı altında din pompalamanın hiçbir anlamı yok. İşte son 30 yıl içinde toplumsal yapı, zorunlu din dersleri yüzünden değişti. Kamusal, kültürel, siyasal, ekonomik alanlar dinselleştirildi.”

Laik bir ülkede resmi belgelerde “din” hanesinin olmasını da eleştiren Av. Kazım Genç, bu konuda da AİHM’ye dava açtıklarını hatırlatarak şöyle konuştu:

“Bu konuda Sinan Işık dosyasını AİHM’ye taşıdık. Nüfus cüzdanında din hanesinin olması anayasanın 24. maddesine de, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesine de aykırıdır. AİHM talebimiz haklı buldu. Nüfus cüzdanında din hanesinin bulunmasının anayasaya ayırılığını 2010’da tespit etti AİHM. Bu konuda da Başbakanlığa başvurduk. Hükümet yine karara uymadı. Bu konuda da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne şikâyette bulunduk. Ama görüyoruz ki, değişecek olan nüfus cüzdanlarında yine din hanesi var. Hiçbir resmi evrakta din hanesi olamaz. İradeniz dışında hiç kimse dinsel inancınızı öğrenemez. Türkiye, bu konuda da AİHM kesinleşmiş kararlarını uygulamıyor.”

haber.sol.org.tr

Benzer Haberler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bu Haberde Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün