Makaleler

Alevilik ve laiklik

Bizim ülkemizdeki din devlet ilişkisinin başka ülkelerde bir örneğine rastlamak mümkün değildir. Bu nedenle de Hükümetin çeşitli metinlerinde bu laiklik Türk laikliği olarak adlandırılmaktadır. Oysa ki laiklik, demokrasi, özgürlük vb. gibi kavramların evrensel bir tanımı ve karşılığı vardır.

Alevilere inançsal olarak en çok dillendirdikleri Cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşturulması ama ülkede İslami muhafazakar bir idari yapının olması; diğer taraftan da Cemevlerinin hiçbir statüsünün kabul edilmediği ancak ülkede laik bir yaşam tarzının benimsendiği iki seçenek sunsanız; şüphesiz ki Aleviler laik yaşam tarzını tercih edeceklerdir.

Aleviler açısından yaşam ibadetten ibaret olmadığı gibi, Alevilik toplu ibadet takvimli günü en az olan inançlardan birisi olarak karşımızda durmaktadır. Alevi birey varlığını daha çok toplumsal yapı içerisindeki ibadet tarzıyla değil laik yaşam diye de anlatabileceğimiz yaşam şekliyle ortaya koymaktadır.

Alevi birey için önemli olan yasaların, ortak yaşam alanlarının dini kurallara göre belirlenmemesidir. Çünkü kendi inancı ve inançsal yaşam biçimi belirlenen dini kurallara aykırılık taşımaktadır. Kamusal alanda veya ortak yaşam alanlarında İslami dini kurallara göre belirlenen yaşam tarzı Alevilerin dışlanmasına neden olmaktadır.

Alevilerin toplum içerisinde yaşadıkları ayrımcılığı incelemeye tabi tutan ve bu konuda 2009’da bir anket çalışması yapan dönemin Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Aykan Erdemir’in vardığı sonuçlar hayli çarpıcıdır ve durumun kendisini ortaya koymaktadır.

Söz konusu ankete cevap veren Aleviler, en çok ayrımcılığa maruz kaldıkları alanları; 1-apartman 2-sokak 3-site 4-mezarlık olarak sıralamaktadırlar. Bu sıralama Alevi bireylerin toplumsal yaşam içerisinde nasıl bir mahalle baskısına ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını göstermektedir. Netice itibariyle bizler mahalle baskılarının ülkenin genel anlayışı ve yüzyıllarca beslenen önyargılardan oluştuğunu biliyoruz. Oluşan bu önyargıları devletin yasaları adeta pekiştirmekte ve laik olmayan yasalar ve idari uygulamalar nedeniyle de genel kabul görmektedir.

Yine aynı ankete cevap veren Aleviler en az ayrımcılığa maruz kaldıkları alanları; 1-alışveriş merkezi 2-pazar yeri 3-park olarak sıralamaktadır. Bu alanlar bireysel yaşamın olduğu ve toplumsal hayat içerisinde merkezi yapıların değil bireysel tavırların, tercihlerin belirleyici olduğu alanlardır. Bu alanlarda dini tercihler ve belirleyicilikler değil başka unsurlar öne çıkmaktadır. Yani bu alanlara ve tercihlere dinin müdahalesi çok daha azdır.

Bütün bunları söylerken ve laikliğin ne denli önemli olduğunu vurgularken şüphesiz ki ülkemizde yaşanan durumun ve bize laiklik diye sunulan şeyin ne olduğuna da bakmak gerekmektedir.

Bizim ülkemizdeki din devlet ilişkisinin başka ülkelerde bir örneğine rastlamak mümkün değildir. Bu nedenle de Hükümetin çeşitli metinlerinde bu laiklik Türk laikliği olarak adlandırılmaktadır. Oysa ki laiklik, demokrasi, özgürlük vb. gibi kavramların evrensel bir tanımı ve karşılığı vardır. Öyle ucundan kıyısından kırparak bir tarafıyla benzetmeye çalışarak laik olunamayacağı gibi adına Türk laikliği denilince de kendine özgün bir laiklik anlayışı ortaya çıkmayacaktır.

Devletin dini kurumunun (Diyanet İşleri Başkanlığı) olduğu bir yerde başına Türk de getirseniz bir şey fark etmemekte ve oradan bir laiklik çıkmamaktadır.

Kimi akademisyen arkadaşlar Türkiye’de yargı sisteminin laiklik ilkesine göre düzenlendiğini bu halinde görülmesi gerektiğini söylese de bunun inançsal davalarda böyle olmadığını da gözden kaçıramayız. Alevilerce herhangi bir devlet kurumuna götürülen her talebin Diyanet İşleri Başkanlığından alınan görüşle reddedildiğini biliyor ve yaşıyoruz. 2012 yılında cezaevindeki bir mahkumun “Dede” talebine Diyanet işleri Başkanlığının olumsuz görüşüne dayanılarak ret cevabı verildiği ve yerine “sünni hoca” önerildiğini yaşadık.

Yine aynı şekilde cemevleri konusunda açılan tüm davalarda yargı Diyanet İşleri Başkanlığından görüş almakta ve kararını buna göre vermektedir. Bugüne kadar Diyanet İşleri Başkanlığından gelen görüşün aksine bir karar veren yargıca rastlamadık. Ankara’da cemevleri lehinde bir karar verildi ancak o yargıç zaten meseleyi inanç eşitliği ve özgürlüğü bağlamında değerlendirip Diyanet İşleri Başkanlığına görüş sormaya ihtiyaç duymamıştı. Bu da yargıcın ısrarı sonucu gerçekleşmiş nadir bir durumdu ve biz o yargıcın neleri göze aldığını iyi bilmekteyiz.
Bu anlamıyla Türkiye’de evrensel anlamına uygun bir laiklikten bahsetmek zaten mümkün değildir. Buna rağmen Alevilere yıllarca “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları attırılmıştır.
Bugün gelinen noktada Alevilerin siyasi tercihlerinin şekillenmesinde en büyük belirleyici unsur laikliktir. Hangi parti laiklik konusunda net tavır sergileyip sahipleniyor ve bunu pratiğine yansıtıyorsa Alevilerin gönlünü ve oyunu kazanacaktır.
Tabi burada nasıl bir laikliği istediğimizi, nasıl bir laikliğin savunucusu olacağımızı da ortaya koymamız gerekecek. Bir özeleştiri yapmak gerekirse Alevi toplumunun laiklik adı altında bugüne kadar söylediklerinin de  pek evrensel ilkelere uygun olduğunu söyleyemeyiz. Aslında Alevilerin de büyük çoğunluğu bu Türk laikliği denilen devlet kontrollü din yönetiminin savunuculuğunu yürüttüler. Bu laiklikte Alevilerin yeri olmadığı gibi; sünni tarikatların ve cemaatlerin de yasaklanmasını laikliğin gerekliliği olarak kabul ettiler. Baş örtüsüne Kur’an kurslarına cephe almayı da laikliğin bir gereği olarak gördüler. Aleviler sünni tarikatların ve cemaatlerinin yasaklanmasının kendileri için yapıldığını savunmaya başladılar ve Cumhuriyetin bu yönünü kendileri için bir övünç kaynağı olarak gördüler.
Oysa adına Türk laikliği denilen bu yasakçı çakma laiklik anlayışı bir taraftan mütedeyyin Müslüman topluma zulmederken diğer taraftan da Alevi toplumuna zulmetmekte ve kendisine devlet sünniliği denilen bir inanç yaratıp herkesi bu inancın içerisinde kontrol etmeyi amaçlamıştır.

Bugün gelinen noktada Alevilerin savunması gereken özgürlükçü seküler laiklik olmalıdır.

 

Ali KENANOGLU

Ali Kenanoğlu, 1971 yılında Tokat’ın Almus ilçesine bağlı Hubyar Köyü’nde doğdu. Ocakzade bir Dede çocuğu olan Kenanoğlu, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği, Boğaziçi Alevi Kültür Derneği, Alevi Bektaşi Federasyonu gibi birçok Alevi Kurumunun kuruluşunda da yer alıp yöneticilik yaptı. Ali Kenanoğlu’nun yazar İsmail Onarlı ile birlikte ‘Hubyar Sultan Ocağı ve Beydili Sıraç Türkmenleri’ isimli bir araştırma kitabı bulunuyor. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat okuyan Kenanoğlu İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümünde öğrencidir. Bir çok Ulusal ve Uluslararası sempozyum, konferans, forum ve panellerde Din – Devlet ilişkileri, Alevilik ve tarihi konular ile güncel Siyasi konular üzerinde konuşmalar yapıp tebliğler sunmaktadır. Bu konular üzerine yayınlanmış birçok tebliğ ve makalesi bulunan Kenanoğlu, Evrensel Gazetesinde de köşe yazarlığı yapmaktadır. Muhasebe ve finansman üzerine yöneticilik yapan Ali Kenanoğlu iki çocuk babasıdır. Kenanoğlu 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan 25. dönem Milletvekili seçimlerinde HDP’den İstanbul Milletvekili olmuştur.

Benzer Haberler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bu Haberde Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün