Türkiyeden Haberler

Yüksel IŞIK:Alevi Çocukları Kelime-i Şehadete zorlamak!

Bir hışımla içeri girdiğini tahmin ediyorum.

Önce sınıfa şöyle bir baktığını da!..

Sonra o meşum sözünü söylemiş:

“Alevi olanlar ayağa kalksın.”

İki çocuk kalkmış.

İki küçücük ortaokul öğrencisi yani!

Ayağa kalkanların, eğer 4+4+4 diye adlandırılan eğitimi çökertme projesi uygulanmamış olsaydı hala ilkokulda okuyacak iki çocuk olduğunu unutmayın.

Muhtemelen bu çağrının sıradan, alelade bir çağrı olduğunu düşünerek; tıpkı “aranızda Egeli var mı?” sorusundaki kadar masumiyet içerdiğini düşünerek…

İLLE DE SÜNNİLEŞTİRMEK!

İlle de Sünnileştirecek ya!

“Hadi bakalım, Kelime-i Şehadet getirin” demiş.

Dersin gereği olduğunu düşünenleriniz varsa vazgeçsin o düşüncesinden; zira öğretmenin yaptığı dersin gereği değil. Takdir edersiniz ki “dersin gereği” için öğrencinin inancını sormak gerekmez!

Belli ki evinin duvarına astığı öğretmenlik diplomasından çok menkıbelerden edindiği reflekslerle hareket ederek, o küçücük çocukları “imana getirmek”meyi amaç edinmiş.

Demiş ya “onun iyiliği için yaptım”!

Oysa yaptığının o çocuklar için ne anlama geldiğini tahmin bile edemezsiniz.

Nereden mi biliyorum?

Yıllar, yıllar önce benzer bir durumu yaşadım da oradan!

Ortaokul son sınıf öğrencisiyken o çocukların yaşadığı ruh halini aynen yaşadım.

YAŞANANLARIN TEKRARI!

Çoğunlukla Alevilerin oturduğu, adını Altındağ’ın Çalışkanlar Mahallesi’nden alan ortaokulun başarısı yüksek öğrencilerinden biri olarak, Dinci Melahat’in gadrine uğramış; nereden çıktığını, neden yapıldığını bilmediğim bir biçimde bütün sınıfın önünde namaz kılmaya zorlanmıştım.

Kendisini “Hira Dağı kadar Müslüman” olduğunu göstermek isteyen Dinci Melahat’ın o gün benim üzerimde denediği bilinçli ve psikolojik yıldırma hareketi, hayatımın en ağır vakası olarak kişisel tarihimdeki yerini koruyor.

Bir çeşit dejavu ama Marx’ın, insanlık tarihi tarafından kanıtlanmış, “tarihi olaylar iki kez yaşanır; birincide trajedi, ikincisinde komedi olarak” sözü bile çaresiz bu durum karşısında!

Trajedi devam ediyor.

Dinci Melahat da dersin gereğini yapmamıştı; tıpkı İzmir Cemil Atlas Ortaokulu’ndaki tilmizi gibi!

Bir çocuğun ailesinin inançları arasında bulunmayan bir ritüeli zorla yaptırmak, nasıl bir duygusal tatmine yol açmaktadır bilinmez ama nasıl bir travma yarattığını yakından bilirim.

Üstelik bunu 12 Eylül’ün zindanlarında günlerce işkence görmüş biri olarak söylüyorum!

AYRIMCILIĞIN DİK ALASI!

Anayasa ve yasalardan kaynaklanan bir hakkı, eğitim alma hakkının gereği olarak gittiğiniz okulda, almaya çalıştığınız hakkı size zehir etmek için görevlendirilmiş öğretmen kılıklı misyonerlerin hışmına uğruyorsunuz.

Öylesine ağır, öylesine küçültücü ki kimsenin yüzüne bakamıyorsunuz!

Zaten siz baksanız da arkadaşlarınızın bir bölümü, Din Dersi öğretmeninin bu canhıraş tutumundan muhtemelen Aleviliğin kötü bir şey olduğunu düşündüğü için hayal kırıklığı ile sizden uzaklaşıyor; bir diğer bölümü ise kendilerinin de aynı muameleye tabi tutulacağı korku ve endişesiyle size yaklaşmakta imtina ediyor.

Öylece yapayalnız kalıyorsunuz!

Aklınıza ilk gelen okulu bırakıp; oralardan bir an önce uzaklaşmak!

Zaten İzmir Gümüşpala Cemil Atlas Ortaokulu’nda, sınıfa girer girmez, “Alevi öğrenciler ayağa kalksın” diyen Din Dersi öğretmenini de, o güne kadar biriktirdiği tecrübesinden hareketle demiş ki:

Okulu bırakın ama Kur’an-ı Kerim okumayı bırakmayın.”

Vermesi gereken eğitimin temel insan hak ve özgürlüklerinin bir gereği olmasının bir önemi yok yani!

FETİHÇİ KAFA!

Varsa da yoksa da o küçücük öğrencilerin tıpkı kendisi gibi bir inanca sahip olmamaları ve o küçücük çocukların bir an önce kendisinin sahip olduğu inanca kavuşturulması önemli; çünkü o öğretmen İzmir’in Gümüşpala Mahallesi’ni “fethedilmesi” gereken el değmemiş bir kara parçası, kendisini de Allah’ın kelamını iletmekle görevli bir misyoner zannediyor.

Çocuğun psikolojisi de neymiş?

Zaten o öğretmenin nefreti körükleyen bu tavrını bilinçli yaptığını kendisini arayan velilere şu sözlerle dile getirerek göstermiş:

“Sınıftaki çocuklar ikilemde kalmasın, çocuğunuz ayrım görmesin diye, onun iyiliği için bunu yaptım.”

Ayrımcılığın dik alasını yapmış ama işte mesele gelip, son günlerin sıkça kullanılan “fıtrat” sözünde düğümlenmiş.

Bu “fıtrat”tır işte Taleban’dan El Kaide’ye, El Nusra’dan IŞİD’e uzanan süreci bize yaşatan.

IŞİD de öyle yapıyor ya; Kobane’de, Şengal’de, Kerkük’te kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi inanmayan masum insanları, önce Kelime-i Şehadet getirmeye zorluyor; sonrasında kılıçla kafalarını kesiyor.

İLİŞMEZLER ÖYLE Mİ?

Halimize şükredelim ve sakın sürüden ayrılmayalım değil mi? Zira “sürüden ayrılanı kurt kapar”!

İlle de “dindar nesil yetiştireceğiz” diye ısrar edenlerin Danıştay’dan AİHM’e kadar uzanan bir dizi mahkeme kararını hiçe saymalarına sessiz kalırsanız olacağı budur!

Gelinen noktanın münferit olduğunu ve yalnızca Alevilere yönelik olduğunu düşünerek, “her koyun kendi bacağından asılır” gibi zevzekçe hayallere kapılmayın.

“Bize ilişmezler” demeyin!

Çocuklarınızın iyi bildiği bilgisayar oyunlarındaki gibi bu süreç; bir level atlamadan diğerine geçilemiyor. Yani sizin çocuğunuzun bacağı, o Alevi çocukların bacaklarına bağlı!

Önce Alevi çocuklarını “yola getirecekler”, sonra da diğerlerinin gittiği “yol”un “yol” olmadığını “nush” edecekler.

Değil mi ki “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir/ Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”!

500 yıldır uygulanan bir sürecin sonucunda ayrımcılığa uğramayan, ötekileştirilmeyen ve nefret suçuyla karşı karşıya kalmayan bir Alevi neredeyse yok gibidir.

MÜNFERİT DEĞİL, BİLİNÇLİ!

Denilebilir ki Aleviyi Sünnileştirmek, Anadolu’nun renklerini soldurmaktır.

Öyle ama orada duracağını düşünenlerin yanıldıklarını anlamaları için IŞİD’in kontrolündeki Irak ve Suriye topraklarına bakmaları yeterli!

Buradakiler Anadolu’nun renklerini soldurmak için Alevilere Kelime-i Şehadet getirmekle işe başlamadılar; her yol denendi.

Yavuz kırk bin Aleviyi katletti; Murat, “kuyucu” adını Alevileri diri diri gömdüğü için aldı. Kanuni’nin, Şeyhülislam ünvanlı Alevi katilleri Hamza’nın ve Ebu Suud’un yaptıklarını hatırlatmam gerekir mi?

Can havliye sığındığı mağaradaki Aleviye gözünü kırpmadan zehirli gaz atarak, resmi rakamlarla 15 bin Dersimliyi katleden zihniyet nasıl münferit değildiyse İzmirli çocuklara zorla Kelime-i Şehadet öğretmenin de münferit olmadığını kavramalısınız.

Önümüzdeki günlerde 36. Yıldönümünü idrak edeceğimiz Maraş Katliamı da münferit değildi.

Bu kafadır işte, duyduğunuzda, “ne var bunda” deyip masum gördüğünüz dayatmaları önce kanıksatıp, sonra da kanıksamamakta direnenlere Maraş’ta, Malatya’da, Çorum’da ve Madımak’ta katliam yaşatan!

AKP işte böyle bir ortamda, Haziran 2015 seçimlerine doğru giderken hala elinde bir havuç ile Alevilere açılım yapacağını iddia ediyor.

Acaba açılım nasıl olacak diye merak edenler, İzmir Cemil Atlas Ortaokulu’na baksın!

Orada AKP’nin ruh hali dışarı vurmuş durumda.

Benzer Haberler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün